5 Aralık 2014 Cuma
3 Aralık 2014 Çarşamba
O balıklar ki suda olduklarını bilmezlermiş
İlk
kurban İstanbul’du. Her şey İstanbul ile başladı. Öyleyse ilk suçlu da
İstanbul.
Çünkü
o başlattı tası tarağı toplayıp köylerden yola düşmeyi. Öyle çok yola düşen
oldu ki sonunda İstanbul düştü yitik hallere.
Datça, Palamutbükü. Şişte Akdeniz'in akya balığı. |
Emmi
oğulları, dayıoğulları, hemşerilerle arkası geldi yola ilk çıkanların. İstanbul’a,
daha güneylere, Halikarnas’a. Bir Halikarnas Balıkçısı bir de Halikarnas
dillerden düşmez olunca Bodrum, balıkçının ağında çırpınan balığa döndü. Tavalarda kızardı, ızgaralarda
közlendi, tencerelerde haşlandı defne yaprakları ile.
Bodrum
tükenirken Marmaris’teydi gözler. Marmaris’ten Datça’ya giden o yokuşu
tırmandıktan sonra aşağı bakılınca beyaz
betonlar görülür alabildiğine. Kesilmiş sarı çamların, zeytinlerin yerine
kondurulmuştur onlar. Kesilmiş zeytinliklerin, portakal, muz, yenidünya
bahçelerinin üzerine kondurulmuş beyaz
betonlar ne beyaz martıların konuşuna benzer ne de dalga akına. Sıra Datça’da
şimdi.
Datça, Palamutbükü. Üveyik. |
Datça…
Çocukken Türkiye haritasının en dip sol köşesinde görüp de orada yaşamayı istediğim yerdi.
Akdeniz ile Ege’nin kavuşması, kucaklaşmasıydı. Daracık bir yarımadadır Datça.
Bir yarımada ki “ana” desen yeridir. Ana yarımadadan dal budak ayrılan nice yarımada var o incecik burunumsu uzantıda. Her
yarımadanın kıyısı deniz. O virajları terleten yollarından Datça’dan tersine giderken sağ sol, kaç yan, kaç deniz
görünümünde. Yok başka bir Datça. Yoksa onun gibi bir başkası ne yapılır?
Gözden sakınılır. El üstünde tutulur. Hoyrat ellerin değil seven, koruyan
ellerin uzanması beklenir masmavi denize uzanan yemyeşil çamlarla kaplı o
daracık toprağa.
Datça, Palamutbükü. |
Çocukluk
arkadaşlıkları, daha sonraki arkadaşlıklardan daha derindir, anlamlıdır.
Çocukluk arkadaşıysanız eğer, aynı şehirde, aynı mahallede, aynı okulda belki
de aynı sınıfın aynı sırasında çok günler geçirdiniz demektir. Ne iş
arkadaşlığı ne komşuluk böylesi kapsamlı bir geçmişi içermez. Sığdır o
arkadaşlıklar. Çocukluk arkadaşlığının derinliğinde birlikte kulaç atmadığınız
acemi yüzücülerdir olsa olsa.
Datça, Gebekum yakınları |
Yetmişlerde,
seksenlerde Ankara’daki bir liseden mezun olup da bugün başka başka şehirlerde
yaşayan arkadaşlar en çok bir araya gelince anlarlar artık aynı sıralarda
oturmadıklarını. Değiştiklerini. Birbirlerine benzemediklerini. Artık aynı suyun
balıkları olmadıklarını anlarlar kendi sularından çıkıp susuz Ankara’ya
geldiklerinde.
Perili Köşk'ün karşısındaki adalar. |

“Balık,
suda olduğunu bilmezmiş” derler. Doğru demişler öyleyse.
(Her
hakkı saklıdır)
Ayşei
Yasemin YÜKSEL (Acemi Demirci), 20.22.2014, 14:30
Acemi.demirci@yahoo.com.tr;
@AcemiDemirci
2 Aralık 2014 Salı
Boğucu sığlıkların sularında
Böylesi
biranı yakalamak, gönlün kahve değil sohbet istediği; kahvenin bahane edildiği konuşmalar,
sohbetlerde olur. Her an olmaz böyle görüşmeler; ama olacaksa kırk yılda bir de
olsa böylesi olsun. Her çeşnideki konuların lezzeti, yüzdeki tebessümlere imza
atsın. Derinlik, bakışlardan okunsun. Nefes aldığımız böylesi anlar, can simididir. Dere dere akıp nehir
olur o sohbetler, gölleri besler, denizlere dökülür. O sularda boğulunmaz. O
sularda kulaç atmasını bilenler, fersah fersah yüzer gidebildiğince. Kim bilir
hangi ufuklara.


(Her
hakkı saklıdır)
Ayşei Yasemin YÜKSEL (Acemi Demirci), 28.11.2014, 10:54
Acemi.demirci@yahoo.com.tr;
@AcemiDemirci